12 Eylül 2017 Salı

Meral Kumral

Bizi Meral Kumral'la (1) Don Kişot tanıştırmış. Bulabildiğim en eski tarihli kayıt 09/24/13 günü öğleden sonra tam 3:06'da belirmiş. Buradaki gün, 2013 yılının 24. ayının 9. günü değil. Nedense tarih formatı AA/GG/YY olarak ayarlanmış. Biraz karışıklık yaratıyor ama değiştirmek için uğraşamadım. 21. yüzyılın biz zavallı bireyleri o kadar meşgulüz ki! Soluk alma zamanımız bile sınırlı. Bir saniye içinde ikinci soluğun gelmesi, üçüncününse daha çabuk alınması gerekiyor. Dördüncü, beşinci ve sonrakiler de gittikçe hızlanmalı. Her yeni soluk, bir rekor kırmalı. Beklemeye, sıradanlığın tuzağına düşmeye katlanamayız. Bir an bile yerimizde durmamalı, yürümeli, koşmalı, uçmalıyız. Uyumanın ve düşünmenin zamanı boşa harcamak olduğunu bilerek, bu gereksiz etkinliklere harcadığımız zamanı sürekli azaltmalıyız. Yaşamak ışık hızına yetişmek, onu geçmektir. Evrende ne varsa hepsini aşmalı, erişilmez bir sonsuzluğa ulaşmalıyız. Bu soylu uğraşta üç beş harfin yanlış kullanılması, konuşurken vurguların bambaşka yönlere kayması, eklerin ve bağlaçların doğru kullanımına artık rastlanmaması bir önem taşıyabilir mi? Bunları düzeltmenin büyük yarışı kazanmamızda katkısı olabilir mi? Yeni yollar açmak için uğraşacak yerde önümüze serilmiş duble seçeneklerin peşine takılıvermek daha kolay değil mi? Böylece hem bugünü rahat yaşamanın, hem de yarınları düşünmeden keyfimize bakmanın güzelliğine kavuşmaz mıyız?

Bizi Meral Kumral'la Don Kişot tanıştırmış. Tarihlere pek önem vermemiş. 21. yüzyılda bile şövalye dostlarını ve dünyayı kurtarmak için üzerlerine yürüyerek kahramanlık yapabileceği yeni yeldeğirmenlerini aramış. Galiba kahramanlığının yeni hedeflerini; doğru ve anlamlı söylenen her söze acımasızca saldırarak bu sözleri edenleri önce paylaşım ortamından, sonra evrenden silmek isteyen trol orduları arasında bulmuş.Ne zaman ve ne için yaptığını pek düşünmeden onurlu bir duruş sergilemeye, kendisi ve dostları için bir hak ve adalet zaferi kazanmaya çalışmış.

Bizi Meral Kumral'la Don Kişot tanıştırmış. Yeni bir iletişim ortamında sözlerin büyüsüyle gelecek yeni dünyaların kapısını aralamış.

....

Meral Kumral'la tanıştıktan sonra tanık olduğumuz gelişmelere bakıp kısaca özetleyecek olursak, galiba şöyle olmuş: Don Kişot olmanın bedeli her geçen gün daha ağırlaşmış. Düşündüğünü savunmak acımasızca cezalandırılmış. Üstlerine gelinince "Yeldeğirmenleriyle uğraşmak bana mı kaldı?" diyenler olmuş. Yine de Don Kişot'ların sayısı azalmamış, artmış. Don Kişot için sergiler bile açılmış. (2)

....


"DON KİŞOT OLMAK!" diye bir başlık atmış Meral Kumral.

"İş dünyasının -her alanda- 'artist'lere değil; bir ideal uğruna devrim yaratacak 'Don Kişotlar'a ihtiyacı var!!!" demiş. Şu açıklamayı yapmış:

" 'Cervantes'in ünlü romanı 'Don Kişot', sinemada genellikle bir delinin hikâyesi gibi yansıtılır ne yazık ki! Romanı okuyanlar da yine çoğunlukla kitabı; 'yeldeğirmenleriyle boşuna bir çabayla savaşan bir kaçığın, zavallının hikâyesi' diye özetler... Kimse bu trajikomik hikâyede derinlerde yazarın ifade etmek istediğinin; umutsuzca da olsa çabalamanın, dışarıdan nasıl görünürse görünsün yapmak istediğinin, ideallerinin, doğruların peşinden gitmenin herkesin harcı olmadığını, özetle: şövalyeliğin ya da bu ruha sahip olmanın her durum ve koşulda ancak delice bir inat ve 'sonsuz yalnızlığı' seçerek mümkün olduğunu; herkesin de bunu göze alamayacağını anlatmak istediğini görmek istemez ya da göremez... Görmek, çoğunluğun kendisiyle yüzleşmesidir çünkü. O nedenle Don Kişot olmak yürek ister... Çoğunluk tarafından delilik diye adlandırılan, herkese bahşedilmemiş soylu bir şövalye ruhu ister...Bu ruhu taşıyan ve bir amaç uğruna savaşan şövalye ruhlu Don Kişotlar'a bin selam olsun!.."



24 Eylül 2013'te saat 15:06'da LinkedIn "Tebrikler! Meral Kumral ile bağlantı kurdunuz" demiş. Ama bizi asıl Don Kişot, şöyle tanıştırmış:


25.09.2013, Mehmet Arat, 18:57'de şu mesajı gönderdi:
        Günümüzde Don Kişot olmak çok daha fazla cesaret istiyor.
        "Don Kişot giremez!" görselinin kaynağını merak ettim.


25.09.2013, Meral Kumral, 20:27'de şu mesajı gönderdi:
        Size katılıyorum.Günümüz koşulları kişinin "kendisi" olma yolunda büyük bir engel oluşturuyor.
        Don Kişot görselini sanırım facebook üzerinden temin ettim. Hatırlamıyorum. Resim arşivimde bulunuyordu...


Yeni çağın gereklerine uygun olarak, tanışmak paylaşmak olmuş.

"Her bilgiye kolaylıkla ulaşabileceğimiz içinde bulunduğumuz bu 'digital (!) çağda  'elimde şu dosyalar var; şu şu programları mail adresini verenlerle paylaşabilirim.' türünden paylaşımlara neden şüpheyle bakıyorum anlayamadım. Birden herkes 'paylaşımcı' ruha sahip 'iyi' insan olmaya mı karar verdi, yoksa ben mi kötü niyetliyim bilemedim..."


Yaşamımıza başkalarını beğenmenin yeni yolları girmiş. Meral Kumral yorumlamış.


Eyvaah! Yorumlara da 'beğen' butonunu koymuşlar. Böyle iyiydi. Şimdi 'gerçekten beğenenler'le; 'o benim yorumumu beğenmiş ben de onunkini beğeneyim bari' 'yav adamakıllı laf etmemiş ama beğenmezsem olmaz' 'şu adamın -kadının- yorumlarını hep beğeneyim, yakında iş yapacağız lazım olur' şeklinde düşünenlerin değerlendirmeleri birbirine karışacak..."


Kuşkusuz karışmıştır da. Ama herkes başkalarına laf yetiştirmekle, beğenip beğenilmeye çalışmakla o kadar meşguldür ki; neyin kime karıştığının kimse farkına varmamıştır. Meral Kumral paylaşımlarını ve eğitimlerini sürdürür.


    "Bir Ben mi Yalnızım?" İletişim Teknikleri ve İlişki Kurma
    “İşte Profesyonellik” Olumlu İş İlişkileri ve Kurumsallaşma
    “Fark Yaratmak” Etkili Konuşma ve İş' te Doğru İletişim
    “Neden Anlaşamıyoruz” Doğru İletişim- Güzel Konuşma ve Diksiyon
    “Her Şeyin Bir Adabı Var” İletişim ve Davranışta Doğrular-
    “Sıra Sende Yapabilirsin” Topluluk Önünde Konuşma ve Sunum Teknikleri
    “Anlaşan Dilimiz Konuşan Bedenimiz” Etkili İletişim ve Beden Dilini Doğru Kullanma
    “Martılar Nasıl Konuşur” Dil Yanlışları ve Anlatım Bozuklukları



    “Yazmasam Deli Olacaktım” Yaratıcı Yazarlık
    "Mumlar Kimin İçin Yanıyor” Tiyatro Drama ve Oyunculuk
    Sosyal Medyanın Arsız İzdüşümü: "Afili Yalnızlık"
    Nefes Terapisi ve Doğru Nefes
    Ses ve Tonlama
    Fonetik ve Artikülasyon (3)
    Türkçe Sözlü Anlatım
    Türkçe Dilbilgisi Kuralları Eğitimi
    Sözcük Bilgisiyle Doğru Türkçe ve Vurgu
    Metin Seslendirmesi (Metnin Doğru Yorumuyla Okunması)
    Yaratıcı Drama ve Drama Teknikleriyle Sorun Çözme



"Toprağı hiç çapalamamış birinin başka birine nasıl ekim yapılacağını anlattığını düşleyin, bu durum size anlamlı geliyor mu? Şu an eğitim fakültelerinde isminin önünde birçok ünvan barındıran akademisyenlerin birçoğu, yaşamları boyunca hiç öğretmenlik yapmadan öğretmen yetiştirmeye çalışıyor."



"Temel neden para ve iş güvencesi. Akademisyenler kadro almak istiyorlar ve kadro almak da bir bakıma hakemli dergide yayımlanmış kaç tane makalenizin olduğuna bağlı. Kadro komisyonları, bir akademisyenin 'olgun' araştırmalar yapıp yapmayacağını ölçerken, bu yayınları delil gösteriyorlar.

Maalesef, bugün yayımlanan makalelerin çoğunluğu, bir profesörün kavramsallaştırdığı gibi, 'yaratıcı intihallerden' fazlası değil."


"Hayat entropi ile savaşmaktan ibarettir.
Yatak dağılır biz toplarız, uçuşan tozlar sehpaya konar biz sileriz.
Yediğimiz yemek birkaç saat dayanır, yine acıkırız.
Sevgimizin aşkımızın bile şiddeti azalır. Bitmemesi için uğraşırız.
Her şey biter bozulur ama biz aynı kalması için çırpınırız. Sonunda yine entropi kazanır.
Bizi yaşlanınca, az enerjik ve çok buruşuk bir haldeyken alt eder.
İnsan hayatında, sosyal ilişkilerde ve hatta medeniyet ölçeğinde bir tek yönde durdurulamaz bozulma var.
Devletler yıkılır, sistemler çöker, insanlar ölür, hava kirlenir, hiçbir şey hiçbir zaman eskisi kadar tat vermez. Adeta fiziksel bir kanun gibidir ve her daim geçerlidir.
Entropinin varlığının bilincinde olarak mutlu olmak adeta imkansızdır."


Yeni dünyanın yeni araçlarını iyi kullanmayı öğrenmemiz epey zaman alacağa benziyor. Ama işin bir de hüzünlü yanı var. Yazmaya çalışıp yazdıklarının hiç değilse görülmesini uman insanlar. Yüzlerce mi, binlerce mi, milyonlarca mı?

Meral Kumral epey önce yazmış.








"Yazı yazmakla yazar olunmayacağını siz de bilirsiniz Mehmet Bey! Her blogu olup da 'içini döken' ya da oradan buradan 'kopyalanmış' yazılarla kendini göstermeye çalışanların kendilerinden 'yazar' diye söz etmesini; edebi değer taşıyan eserler üreten ve 'ne yazdığını' bilen gerçek yazarlara edilmiş bir 'küfür' sayarım. Yazı yazmak başka bir şey, 'yazar' olmak başka. Günümüzde yazar 'kumaşı' olan kişi yazdıklarını okutabilmek için hala mücadele vermektedir... Maalesef  'makinelerin' insan üzerindeki hakimiyetinin giderek arttığı bu düzende 'yalın' kalabilmek de zor. Konuyla ilgili olarak yeri gelmişken çok sevdiğim bir sözü tekrar paylaşmak istiyorum. 'At izi it izine karıştı' yani!"

"Yazmanın zor yollarından geçmiş biri, bu işin aslında okumaya dayandığını bilir. Geçmişte şiir okuyandan çok yazan olduğu söylenirdi. Bu hızlı paylaşım ortamında,  İnternet'te hızla dağılan sayfaları da okuyandan çok yazan olabilir. Daha kötüsü, dikkat çektiğiniz aceleyle, belirli bir tutarlılığı olmadan yazılan, paylaşılan, kopyalanıp yapıştırılan malzemelerin hızla artması sorunu. Bu kalabalıkta elmaslar varsa bile onları bulup görebilmek hiç kolay değil. Benim hüzünlü bulduğum, içtenlikle ve çaba harcayarak yazmaya çalışıp umutsuzca anlaşılmayı bekleyen duyarlı insanların durumu."

"Size katılıyorum. Benim de yazmaya yetenekli öğrencilerime çoğunlukla söylediğim bir şeydir: 'Yazmaktan çok, öncelikle deli gibi okumak; kelimeleriniz zihninizde "yeter artık yol ver bana' diyene kadar okumak gerekir. Sonrası bir dürtüdür zaten. Kendinizi elinizde bir kalemle ya da klavyenin başında bulursunuz" derim hep... Geçmişte olduğu gibi şimdi de 'yazar' çok, 'okur' yok Mehmet Bey...  Bir türlü 'okur-yazar' olamadık gitti. Aradaki tek fark; edebi değer taşıyıp taşımadığı. Geçmişte en azından 'okunmaya değer' eserler çoğunluktaydı. Şimdi (birkaç isim hariç) yazılanların birçoğu 'saç baş yolduran' cinsten..."

....

Düşünmek üstüne yazmış. Yazmak üstüne düşünmüş. Okumuş, izlemiş, paylaşmış.







....

Paylaşımlarını başka ortamlarda da sürdürmüş, bağlarını korumak istemiş.



....

Günün birinde Meral Kumral ve Mehmet Arat bir kutlama yapmışlar.

....

Sözle ve yazıyla gelişen dostluklara Don Kişot'un da büyük katkısının olduğunu söylemek yanlış olur mu?

1. Meral Kumral, www.linkedin.com/in/mimkelam/
2. "DON KİŞOT'UN İZLERİ/THE TRACES OF DON QUİXOTE" SERGİSİ, www.facebook.com/media/set/?set=a.804200783036785.1073741854.579216925535173&type=3
3.Meral Kumral, Sesli sessiz ayrımı-Artikülasyon, www.youtube.com/watch?v=IhTZoUhL7J0

5 Eylül 2017 Salı

İhsan Topçu

Hani "Bir yaşıma daha girdim" diye bir söz vardır ya. Galiba İnternet dünyasının yeni iletişim çağında, her an yepyeni yaşlara giriyoruz.






Uzunca bir süredir İhsan Topçu için bir yüz öyküsü yazmak istiyordum. Nereden başlasam diye bakınırken, bir şiiri çıktı karşıma. Şiir gözünü, görmeyi, bakmayı, yaşamı ve tarihi ikiliklerde buluşturan bir şiir. İletişim kanallarından yararlanarak son yıllarda hızla yaygınlaştırılmış olan karmaşa, öfke ve nefret ortamında; böyle duru bir güzellikle ve ustaca hazırlanıp sürdürülen sessiz ve yalnız bir şiir yayınıyla karşılaşmak beni hem şaşırttı, hem de mutlu etti. İhsan Topçu'nun adından, İlhan Berk'in "Ne zaman seni düşünsem, Bir ceylan su içmeye iner, Çayırları büyürken görürüm" diyen bir şiirine ve aşağıdaki ilkelerle yayın yapan Semiramis Kanbak'ın sitesine (1) de ulaşmıştım.

"Kültür ve sanata amatörce hizmet etmeyi amaçlayan bu sitede :

     a) Toplumumuzun genel ahlak anlayışını, din duygularını, aile kurumunun temel
         dayanaklarını sarsan,
     b) Bireyler, topluluklar ve uluslar arasında nefret ve düşmanlığı körükleyen,
     c) Kişileri ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeyi veya ilişkisi, fiziki kusurları veya yaşı
        nedeniyle aşağılayan,
     d) Şiddet ve zorbalığı özendiren veya kışkırtan,
     e) Çocukları cinsel konularda olumsuz yönde etkileyen,
     f) Kişileri veya kuruluşları eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren veya iftira
        niteliği taşıyan yayınlara yer verilmez." (2)

Nitelikli ve özenli, ayrıştırmayıp birleştiren, insanın ve insanlığın önünde yeni yollar açabilecek bilgi ve güzelliği
buluşturmaya çalışan İnternet sitelerinin çok değerli olduğuna inanıyorum. İhsan Topçu'nun şiiri de ikiliklerden birliğe, nefret ve karmaşadan sevgi ve uyuma giden yola düşen ışıklardan biri olmuş:

ŞİİR ÜSTÜNE İKİLİKLER
 

1.

Şiir gözüm Dağlarca’dır rahatlıkla derim de
nasıl haykırabilirim şiir körüm devlet diye?


2.

Yaşamlarını damıtarak şiir biriktiren genç ozanlara
nasıl anlatabilirim anı da biriktirmeleri gerektiğini?


3.

Kaç şiir okuduysanız sayısının
nasıl gösterebilirim yüzünüze vurduğunu?


4.

Şiirin o uzun yolculuğunda ah
nasıl buluşabilirim her sözcüğün belleğiyle?


5.

Biçim mağarasındaki içi boş sözlü ozanlara
nasıl anımsatabilirim edebiyat tarihinin silgisini?

İhsan Topçu
( 1948  -         )

Yaşam Avuçlarımızda Sonsuzveren Gül (3)

İlk kez karşılaştığım bu şiiri görünce, ozanını uzun süredir tanıdığım duygusuna kapıldım.

....


Bilginin anlamı değişti. Artık sözlüklere, ansiklopedilere bakmak gerekmiyor, "Kim kimdir?" yayınları eskisi kadar değerli değil. Soruların yanıtları İnternet üzerinden ilk kaynağından bile alınabiliyor. İhsan Topçu'yla ilgili 4 Eylül 2017'de eriştiğim bazı bilgiler şöyle:

YAYIMLANAN YAPITLARI: Üçüncü Mevki Duygular (1969), Yarınsız Sayfaları Yırtıyorum (1975), Arayış Yol Arıyor (1990),  Gökyüzünü Yitiren Kuş (1994), O Yitik Kıpırtı (1996), Yaşam Avuçlarımızda Sonsuzveren Gül (2003), Kocaeli Günümüz Şiiri Antolojisi (2005), Hiçliğin Diliyle (2008).

ÖDÜLLERİ: 1. İsveç’te 1992 yılında uluslararası boyutta düzenlenen bir yarışmada, Gökyüzünü Yitiren Kuş adlı şiir dosyasıyla “Hümanist Enternasyonal Şiir Onursal Ödülü”nü, 2. 2004 yılında Yaşam Avuçlarımızda Sonsuzveren Gül kitabıyla “Ş. Avni Ölez Şiir Emeği Ödülü”nü, 3. Sesi Kendine Arkadaş adlı şiir dosyasıyla "2012 M. Sunullah Arısoy Şiir Ödülü"nü,     4. Kalbinden Kanıyor Zaman adlı şiir dosyasıyla "2013 Oğuz Tansel Şiir Ödülü"nü aldı.

Özgeçmişinde yaşamından ve eğitiminden kesitler, çalışmaları görülebiliyor:

"30 Ağustos 1948 tarihinde Sürmene’nin Kuşluca köyünde doğdu. İlk ve ortaokulu Trabzon’da, liseyi 1965 yılında Kilis’te bitirdi. Aynı yıl girdiği İÜ Hukuk Fakültesinden 1967 yılında kendi isteğiyle ayrıldı. 1967 yılında girdiği İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü 1971 yılında bitirdi. 13 Ocak 1972 tarihinde Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi edebiyat öğretmenliğine atandı."

"Değişik liselerde ve Kocaeli Eğitim Enstitüsünde edebiyat öğretmenliği, kısa aralıklarla da yöneticilik yaptı. 7 Mart 1994 tarihinde Kocaeli Üniversitesinde Türk dili okutmanı olarak göreve başladı. 19 Ekim 1994 tarihinde Türk Dili Bölüm Başkanlığına atandı. 30 Mart 1995 tarihinde Kocaeli Üniversitesi Şiir Etkinlikleri Birimini, o zamanki adıyla Şiir Okulunu kurdu. 22 Ağustos 1996 tarihinde Şiir Okulu Müdürlüğüne atandı. Şiir Kitaplığı düşüncesini Aralık 1996’da Kocaeli Üniversitesi Şiir Etkinlikleri Biriminde hayata geçirdi. Türk Dili Bölüm Başkanlığı ve Şiir Okulu Müdürlüğü görevlerini 22 Aralık 1998 tarihine kadar sürdürdü."

"17 Ocak 2006 tarihinde, meslekte 35. yılında emekli oldu. Kocaeli Üniversitesinde Türk dili dersleri vermeyi sürdürüyor."

"UNESCO “Dünya Şiir Günü” kutlama kararını vermeden iki yıl önce, Kocaeli Üniversitesinde Şiir Bayramlarını başlattı ve emekli olana dek, 10 yıl kesintisiz sürdürdü."

"İlk şiiri 1964 yılında Kilis Hududeli gazetesinde yayımlandı."

"Kocaeli Günümüz Şiiri Antolojisi’ni hazırladı. (2005)"

"35. sanat yılı, Saraybahçe Belediyesi ve 40. sanat yılı, Kocaeli Üniversitesi tarafından İzmit’te; 45. sanat yılı, Forum Edebiyat dergisi tarafından Kadıköy Barış Manço Kültür merkezinde kutlandı."

"Şiir ve düzyazıları Cumhuriyet Kitap, Kıyı, Papirüs, Eski, Berfin Bahar, Düşlem, Güney, Ilgaz, Ozanca, Hakimiyet Sanat, Güzel yazılar, Çağdaş Türk Dili, İnsancıl, Karşı, Türk Dili Dergisi, Poetikus, Şiir Ülkesi, Yaşasın Edebiyat, Pencere, Damar, Agora, Afrodisyas Sanat, Akköy, Etken, Karşın, Şehir, Eliz, Yeniyazı, Temren, Üvercinka, Yaşam Sanat ve daha birçok dergide yayımlandı."

"Kocaeli Üniversitesi Şiir Etkinlikleri Biriminin yayın organı olan Gökyüzü adlı şiir dergisinin, çıkış yılı olan 1996’dan 2005 yılına dek, yayın yönetmenliğini yaptı."

"Basılı yerel gazetelerimizden Özgür Kocaeli’nde (www.ozgurkocaeli.com.tr) “Perşembe Yazıları” başlığı altında 2006-2011 yılları arasında yazdı."

"2012 yılında Kocaeli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde, Yard. Doç. Dr. Hasan Kolcu danışmanlığında, Handan Karamert tarafından kendisiyle ilgili bitirme tezi verildi. Tezin adı: Edebiyatımızda İhsan Topçu Şiirleriyle İlgili Değerlendirme Yazıları." (4)








Sanatlog'da da Serkan Engin'in İhsan Topçu hakkında bir yazısı yer almış:

"Hâlâ – sanırım ilk aşkı olan ve kendisine kavuşamadığı- Gülten’e şiirler yazacak kadar da naif bir şairdir. Zaten ne zaman biri Gülten dese aklıma İhsan Topçu gelir ya da biri Feride dese Yılmaz Odabaşı ve biri Aysel dese Attila İlhan."

"Bugün Uluslararası Pen’in de kabul edip her yıl dünyanın dört bir yanında kutladığı 'Dünya Şiir Günü'nün fikir babası İhsan Topçu’dur ve Pen’den yıllar önce Kocaeli Üniversitesi’nde bu kutlamaları başlatmıştır. Pen’in Türkiye temsilcileri olan Tarık Günersel ve Gülümser Cengiz’in, İhsan Topçu’dan feyz aldıkları bu kutlama geleneğini, Uluslararası Pen Genel Merkezi’ne önermelerinden sonra da 'Dünya Şiir Günü' kutlaması enternasyonel bir boyuta ulaşmıştır."

"Sürmene’nin Kuşluca Köyü’nden kanatlanıp Şiir’in kalbine konan bir 'sonsuz kanatlı kuştur' İhsan Topçu." (5)

İhsan Topçu'nun ilk şiiri 1964 yılında Kilis Hududeli gazetesinde yayımlanmış. Benim ilk öykümü yazdığım yılda. (6)

....


İhsan Topçu 28 Mayıs 2013'te edebiyatçılara seslenmiş:

"Değerli edebiyatçı, özellikle genç arkadaşım ! Ülkemizin edebiyat ortamında olagelen taraf tutmalar seni hiç üzmesin; tam tersine o kadar kamçılasın ki o göklere çıkarılanlar değil, senin adın yazılsın edebiyat tarihine. Bunun sırrı nerede saklı biliyor musun ? Sen ona buna aldırma, çalış ve en güzel ürünlerini yarat." (7 )

....

Sanat Dünyası'nda (8) İhsan Topçu'yla ilgili bazı paylaşımlar yer almış.



Mehmet Arat, İhsan Topçu'nun fotoğrafını paylaştı.
24 Eylül 2012, İhsan Topçu, 22 Eylül 2012

İLK AŞKLARDA KALDI MASUMLUĞUMUZ / İhsan Topçu

Küçük yaşta ne duygular tatmışım umulmadık
Çok erken tanışmışım karasevdayla
Trabzon Trabzon olalı ilk kez
Naciye kokardı boydan boya

Boyuma bosuma bakmadan Uzun Sokak’ta
Parke yolları pembe düşlere boyardım
Görebilmek için nar dudaklı sevgiliyi
Şöyle bir kenardan
Martılar kadar masum ve utangaçtım

Gözler kulaklar Boztepe’de
Eller sofradayken oruçlu
Vah olsun iftara pide yetiştiremediğim günlere
Kolay değil
Naciye’nin okuldan çıkışı
Rastlıyor o saatlere

Mahallesine gidip tatil günleri
Az mı beklerdim pencereye çıkışını
Göz göze gelirdik bazen
Kendimce bir anlam çıkarırdım
Boşa çekmişim kürekleri Ortahisar’dan Arafilboy’a
Sözlüymüş meğer dayısının oğluyla

Odamın duvarları / hey odamın duvarları
Nasıl da üzerime gelirdiniz
Kendimi zor atardım dışarı
Ganita’da sahili döverken Karadeniz
Başka dünyalara uçardı yüreğimin sıkıntıları

Kumral saçlı uzun boylu bir subay kızı
Liseli ilk aşkımdı Ankaralı Semra
Şimdi aradan çok sular geçti
Atapark’ta kalpler çizip adını kazıdığımı
Söylesem kızmazsın ya

Ders çalışırken geceleri
Kitap sayfalarına sığmazdın
Hüzünlü güzellikler yaşatırdın okul yollarında
Vallahi kimse bilmezdi benden başka

Zil çalar çıkardık
Sen sınıfta kalırdın
Teneffüsler ne kadar da kısa gelirdi
Zilden önce çalardı Hayri Bey düdüğünü
Göz göze gelirdik ara sıra
Sen Trabzon Lisesi gibi onurluydun
Çillerin ne kadar da güzeldi
Gözlerin bir çift manolya

Kalemim sende kalmıştı bir keresinde
İsteyememiştim cesaret edip de
Sen de söylemedin
Niçin geri vermemiştin ki
Aklıma gelince merak ederim ya
Yoksa bir şey mi vardı aramızda


Mehmet Arat, İhsan Topçu'nun gönderisini paylaştı.
22 Nisan 2013, İhsan Topçu, 19 Nisan 2013

OĞUZ TANSEL 2013 ŞİİR ÖDÜLÜ İHSAN TOPÇU’NUN

Oğuz Tansel’i anılarda yaşatmak, kişiliğini, düşüncelerini ve yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmak, genç kuşakların dil duyarlılığını artırmak, yazınsal becerilerini değerlendirmek amacıyla verilen Oğuz Tansel Yazın Ödülü bu yıl şiir alanında bir dosyaya verilmiştir. Ödülü Şair İhsan Topçu “Kalbinden Kanıyor Zaman” adlı dosyası ile kazanmıştır. Eray Canberk, Refik Durbaş, Prof. Dr. Cevat Geray, İlhan Gülek ve Metin Turan’dan oluşan seçici kurul, Topçu’nun eserini oy çokluğu ile ödüle değer bulmuştur. Bu öneride sayın Topçu'nun bunca zamandır şiire verdiği emek, değerli şairimiz Oğuz Tansel'in izini sürerek halk şiirinden de yararlanması etkili olmuştur. Oğuz Tansel Şiir Ödülü Töreni 30 Mayıs 2013 Perşembe günü saat 18.00’de, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde (Kennedy Cad. No:4) yapılacaktır. Mehmet Çevik’in sunacağı törende Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, Prof. Dr. Cevat Geray, Prof. Dr. İlhan Tomanbay, Prof. Dr. Aysıt Tansel ve Metin Turan birer konuşma yapacak ve Oğuz Tansel’den şiirler okunacak. Tören, Şef Cihan Can’ın yöneteceği Sevda Cenap And Müzik Vakfı Kadınlar Korosu’nun konseri ile devam edecek ve ağırlama ile son bulacak. Oğuz Tansel Şiir Ödülü Töreni, Çankaya Belediyesi, Folklar/Edebiyat Dergisi, Troya Folklor Araştırmaları Derneği ve Ankara Aydınlığı Girişimi tarafından düzenlenmektedir. Katılım serbesttir.

Prof. Dr. Aysıt TANSEL




Mehmet Arat, İhsan Topçu'nun gönderisini paylaştı.
15 Temmuz 2013, İhsan Topçu, 13 Temmuz 2013

GÜNÜMÜZ ŞİİRİNE ELEŞTİREL BAKIŞ / İhsan Topçu

Günümüz şiiri için, kaba hatlarıyla, farklı iki özellikten söz edebiliriz: birincisi, 1980 sonrası şiirin izlerini hâlâ taşıyor olması; ikincisiyse, yaşamı, dış dünyayı şiire dahil etmesi. Bu iki anlayış, birbirinden ayrı yataklarda akıyor ve bu durum, şiirimizde dönüşümün gerçekleşeceği günlerin yakın olduğunu gösteriyor.



Mehmet Arat, İhsan Topçu'nun fotoğrafını paylaştı.
18 Nisan 2014, İhsan Topçu, 17 Nisan 2014

Bana "Uzaklarda bir ateş yanıyordu. Herkes biliyordu ki günün birinde sönecekti. Yine de o kaçınılmaz sona dek onun içlerini ısıtmasını, çiçeklerin güzelliğini yumuşak bir ışıkla boyamasını istiyorlar, bu küçük sevinçlerde büyük mutluluklar buluyorlardı." yazdıracak fotoğraflardan biri olabilirdi. Sanat Dünyası 2012, Uzaklardaki Ateş

 ....














....

Mehmet Arat, İhsan Topçu'nun gönderisini paylaştı.
15 Şubat 2017, İhsan Topçu, 14 Şubat 2017
Hüzün verdi toprağa düşen kuş. Şiirin bir dizesi daha yok mu? Hiç değilse küçücük bir ışık çiçeği belirse yanında. İhsan Topçu eğilip koklasa.

....


Işık hızında iletişim olmasa, İhsan Topçu ve Mehmet Arat Sanat Dünyası'nda buluşabilir miydi? Beş yıllık arkadaşlıklarını kutlayabilirler miydi? (9)


1. Semiramis Kanbak, Şiir Parkı, http://www.siirparki.com
2. Semiramis Kanbak, Şiir Parkı, http://www.siirparki.com/ilkeler.html
3. İhsan Topçu, Şiir Üstüne İkilikler, http://www.siirparki.com/ihsantopcu5.html
4. İhsan Topçu, www.facebook.com/ihsantopcu1948
5. Serkan Engin, Şiirin Çocuk Kalpli Şövalyesi, http://www.sanatlog.com/sanat/siirin-cocuk-kalpli-sovalyesi/
6. Mehmet Arat, Eski Öyküler ve Elli Yıllık Bir Öykü: Devrilen Tren, http://eskioykuler.blogspot.com.tr/2014/09/eski-oykuler-ve-elli-yllk-bir-oyku.html
7. İhsan Topçu, http://www.turkiyeedebiyati.com/?Syf=26&Syz=249810, 28 Mayıs 2013
8. Sanat Dünyası Tarihi ve Yeni Bir Dönem, http://gruplaringrubu.blogspot.com.tr/2017/08/sanat-dunyas-tarihi-ve-yeni-bir-donem.html
9. Mehmet Arat, Yüz Öykülerinden Kesitler, Yitirilen Anıların Aynaları, http://mehmetarat2000.blogspot.com.tr/2017/06/yuz-oykulerinden-kesitler-yitirilen.html


4 Eylül 2017 Pazartesi

Tülay Fırat


İnternet ve yeni iletişim ortamları olmasa belki hiçbir zaman karşılaşmayacağım Tülay Fırat'tan bu yazı için bir  yaşam öyküsü istedim. Özgeçmiş yazmak bana da hep zor gelir. Kendinden söz etmeyi pek sevmiyor olsa gerek, şöyle demiş:

"Kâinatı anlamaya çalışan, hayatın anlamını kendinde ve kendince arayan göçebe bir ruh yazın gitsin . Ya da siz beni nasıl tanımlıyorsanız öyle olsun."

Günümüzün ışıkla birbirini bulmaya çalışan göçebe ruhlar evreninde buna ne ekleyebilirim? Çevresiyle iyilik ve yaşama sevinci alıp veren bir ilişki kurduğu yazdıklarında görülüyor, yaşanıyor zaten. 

Tülay Fırat'la tanışmamızın ilginç bir öyküsü var. Nasıl ve nerede karşılaştığımızı çok hatırlamıyorum ama yeni iletişim kanallarında yaptığı bir yorum sonrasındaki kısa yazışmamız bulabildiğim ilk kayıt. Sonrasında da iletişimimiz sürmüş.

13.04.2012 19:03
Merhaba Tülay Hanım,
Sanat Dünyası'ndaki "Uçuşan güvercinler" öyküsü için "sanırım bu size ait değil" yorumunuzu gördüm. Öykü Erdal Ceyhan'ın.
Milliyet Blog'daki öykülerden gözüme çarpanları paylaşmaya çalışıyorum. Bazen benim öykülerim de oluyor. Kimin olduğunu bağlantıya eriştiğinizde görebiliyorsunuz. Paylaşım Milliyet Blog olarak yapılıyor. Yazar adı görünmüyor.
İlginize, yorumlarınıza teşekkür ediyorum.

13.04.2012 20:33
İyi akşamlar Mehmet Bey. Milliyet blogu takip ediyorum, zaten orada okumuştum bir ara... Yazıyı sizin isminiz altında görünce refleks yazıverdim... Görmemiş olmanızı düşünerek, yorum 1-2 dakika kaldı sanırım, hemen sildim. Ama gözünüzden kaçmamış... Üzgünüm, tamamen boş bulunma ve refleks.

Ben teşekkür ederim. Ayrıca özgeçmiş ve çalışmalarınızla ilgili bilgileri öğrenmem beni daha çok memnun etti... Onur duydum... Benim de çalışmalarım ve ödül almış şiirlerim var... Facebook'ta bazen kendi denemelerimden paragraflar paylaşıyorum... Sizi tanıdığıma memnun oldum, buradaki arkadaşlığınıza da teşekkür ediyorum... Saygılar, iyi akşamlar...

17.04.2012 18:49
İyi ki yazmışsınız Tülay Hanım. Paylaşırken yazar adlarını eklemeye başladım, sanırım böylesi daha doğru ve iyi. İlginiz için teşekkürler.

31.12.2012 11:26
Merhaba Tülay Hanım,
2012'yi "Yılın Son Günü" öyküsüyle uğurlarken katkılarınız için teşekkür ediyor, daha özgür ve mutlu bir yeni yıl diliyorum.

02.01.2013 18:36
Sayın Hocam yeni bir yıl ,yeni heyecan ,yeni enerji... Katkı değil, zevkle takip ve okumak benimkisi, çok teşekkür ederim nazik iletiniz için... İyi ki varsınız, en derin sevgi ve saygılarımla... Mutlu yıllar.

Tülay Fırat pek farkında olmamış olabilir ama başlangıçta alışmakta epey güçlük çektiğim (şimdi bile bazı açılardan zorlandığım) yeni iletişim ortamlarına uyum sağlamamda epey katkısı oldu. Ne yazık ki nitelik, dürüstlük, iyilik ve içtenlik günümüzün yarış dünyası insanlarında pek kolay bir araya gelmiyor. Kendi ilkelerini bulmaya çalışarak dengeli ve düzeyli bir iletişim ortamı yaratabilenler bu yüzden çok değerli oluyor. Hem kendilerinin, hem de çevrelerinde yer alanların önü açılıyor. Işık hızında iletişimin güzellikleri onlar sayesinde yaşanabiliyor. Tülay Fırat onlardan biri. Ben de onu tanıdığım için çok mutluyum. Lalabey Paylaşım'da yazmaya başladığımda yaptığı güzel bir yorumun beni çok sevindirdiğini, güç verdiğini hatırlıyorum. Ne yazık ki sitedeki yazılara ve yorumlara artık erişilemiyor. Tülay Fırat'ın dikkatini çeken ilk yazıları (1,2) ve diğerlerini yeniden yüklemek zorunda kaldım. Yazıların tarihleri de birkaç yıl kaymış oldu.

Tülay Fırat da iletişim dünyasındaki yakın dostlarımdan biri olduğu için epeydir onun için bir  yüz öyküsü yazmak istiyordum. Bir ara haberleşememiştik. Yeniden buluşunca daha fazla gecikmeden ondan gelen yansımaları aktarmak istedim.

....


16 Kasım 2012'de Sanat Dünyası'nda bir paylaşım yapmışım. Tülay Fırat da beğenmiş.

"İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır."

Ne yazık ki paylaşımın bağlantısı artık çalışmıyor. Bu söz nereden gelmiş, görünmüyor. Yeni bilgi denizimizdeki fırtınaların bir örneği olmuş. Neyse ki bir arama sonucu, alıntının "Marquez'in yazdığı iddia edilen" bir mektuptan yapıldığını gösterdi. "Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır" olarak yer almış. (3)

Tülay Fırat'ın 20 Mart 2012'de Sanat Dünyası'nda Tarık Örnek'in videosuyla yaptığı bir paylaşım onun olumlu bakış açısını yansıtıyor:

"SEVMEK...
Sevmenin ne anlama geldiğini biliyor musun; yüreğin öylesine neşe , coşku şükranla dolar ki artık onu içinde taşıyamazsın ve o senden taşıp çevrendeki tüm ruhlara yayılır; bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Bu , kendini iyi hissetmenin ve tüm yaşamla bir olmanın harika duygusudur. Korku, nefret, kıskançlık, haset ve hırs, sevgi olduğunda yok olur, çünkü sevginin varlığında olumsuz ve yıkıcı güçlere yer yoktur. Yüreğin soğuduğunda ve sevgi hissedemediğinde ümitsizliğe düşme; çevrene bak ve sevebileceğin bir şey bul. bu küçücük bir şey olabilir, ancak o küçücük kıvılcım senin tüm varlığını, sevgi senin içinde bir ateş olana kadar tutuşturabilir. Büyük ve ağır bir kapıyı ancak küçük bir anahtar açabilir. Tüm kapılar açılana kadar bunu kullanmayı öğren. Hemen şimdi işe olduğun yerden başla. Gözlerini aç, yüreğini aç ve ihtiyacın olanı ve çözümünü gör."

29 Mart 2012'de de şöyle demiş:

"Unutma ! Gerçekte sen ne hissediyorsan, o her zaman doğrudur. Hayatta senin için neyin doğru olduğunu, bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolayısı ile içindeki ses ile konuşmayı öğren. İçindeki sesin kendine has nedenleri vardır ki akıl hiçbir zaman anlayamaz. Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle. Tüm diğerleri farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerin...in yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu gösterir."


16 Ağustos 2017'de yeni bir paylaşımla seslenmiş:

"Rüzgarım, asi, başına buyruk, ama buna rağmen gittiği yeri iyi bilen. Us'umdan geçenler uslu değil ama us'luyum bu aralar... Yanımda ol istiyorum sadece. Bana gül, bana inan, bana güven, bana anlat. Bir sabahını paylaş benimle, bir öğlenini geçir, bir akşamına yürü yanımda, bir geceni uyu. Bir sözünü bağışla, bir bakışını emanet et, en sevdiğin şarkıyı söyle, bir niyetini ilet...
Dedim ya yanında olayım istiyorum ben sadece. Çok değil arasıra hatırlanayım. İsmim dudaklarına, cismim gözlerine zaman zaman düşsün yeter. Sen ara sıra sev beni, aklına estikçe mesela, yüreğine bir rüzgarmışcasına değip geçtikçe...Yoğun ve yorgun geçen bir günün ardından, hiç ummadığın bir anda, bir tebessüm olup konayım avuçlarına. Hafifçe eğ başını, kıs gözlerini, al beni yerleştir yüzüne. Orada öylece kalayım....."


31 Ağustos 2017'de de yaşamaktan, sevgiden söz etmiş:

"Bir eli aklında yaşamalı insan...
Hani bazen yüreğinin yetmediği yerlerde, dilinin dönmediği, kelimelerin bilinmediği, sözün bittiği anlarda mesela, nefessiz kaldığında, kaskatı donduğunda acıdan veya hayat durdu sandığında, anlamaya çalışıp da sadece kendini kandırdığın da, işte böyle zamanlarda eliyle değip de aklına, hayatı boğan o düğümleri birer birer gevşetmeli tekrar...
Gevşetmeli ki; şöyle bir silkelenip kendine gelsin. Boğulup kalmasın akıl. Gelip geçicidir bu delilik hali desin kendi kendine. Dindirsin içindeki kendini bilmez öfkeyi, bu densiz kızgınlığı. Zamana yenilmesin.
Bir eli yüreğinde yaşamalı insan...
Hani aklının almadığı zamanlarda, gözün kör, dilin lal, kulağın sağır olduğu, yapmadığın, söylemediğin, aklına bile getirmediklerin sunulduğunda sana, seyrederken gözünün önünden akıp giden ve dokunamadığın zamanı telaşla, sana sadece sessiz hafler bırakıldığında, bir hiç uğruna yitip giderken herşey ve sen sadece hayretler içinde bakakaldığında, hani pamuk ipliğine bağlıyken iyiye, güzele, doğruya dair tüm umudun, işte böyle zamanlarda eliyle değip de yüreğine, hayatla arasındaki incelen o bağı kalınlaştırmalı tekrar.
Kalınlaştırmalı ki, şöyle bir silkelenip kendine gelsin. Soluklanıp durulsun yürek. Geçsin bu kırgınlık halleri. Alacağı ve vereceği her nefes için yenilensin... Sesi kesilmesin...
Her nerede ve nasıl olursa olsun, bir eli aklında diğer eli yüreğinde yaşamalı insan... Ne aklının izinden şaşmalı, ne de kulakları duymasa da bazen hayatın nabzını ta derinden, yüreğinin sesinden vazgeçmeli..."


"Tarihin tüm sevgisizliği 21. yüzyıla toplanmış gibi... 150 yıl sonra yaşadıklarımıza inanamayacaklar."
Mehmet Arat: "Bugün yaşananları gördükçe ben de inanamıyorum. Sanki bu tarihi yaşamamış bir başka gezegende olup bitiyor, kapatıldığımız bu dünyada izlemek zorunda kaldığımız, tüm bu akıl almaz durumlar."

"İnsanlardan bildim kendimi, bildim sizi de en az kendim gibi. Seviyorum umarsızca evreni, her canı ve canlıyı... Kötülüğü bildiğim için kötüyü, iyiliği bildiğim için iyiyi bildim.... Net görebildim yüreklerinizi, tabularınızı, korkularınızı, kendinize sakladıklarınızı... Her insan aynadır bir başka insana..."
Mehmet Arat: "Bakmayı ve görmeyi, yaşamayı ve sevmeyi bilenlere."

....
Sanırım Tülay Fırat da yazmayı seviyor, yaşamdaki ışığı sözcüklerle buluyor. Soruyor.

"Siz. Masal gibi bir aşk yaşamadınız mı hiç?"

"Dünyada iyi ve güzel insanların olduğunu bilmek, ölümün değil yaşamın, nefretin değil sevginin kazanacağı bir dünyanın mümkün olduğunu düşündürüyor. O zaman geldiğinde büyük aşklar yaşamanın bir ayrıcalık değil, dünyayı kaplayan bir güzellik olabileceğine inanıyorum. Söyledikleriniz çok güzel. Her zaman bir yol, bir umut, bir aşk bulunabilir. Her zaman ve her yerde çevremize ışık saçabiliriz. Işık varsa aşk da vardır."

"İnsanlar sıcak olmanın gücünü bilmiyor. Dokunun bakın sıcacıksınız... Yaşıyorum yaşamdayım demek... Ne güzel söylemişsiniz. Işık varsa aşk da vardır."

Tülay Fırat yazmayı seviyor, yaşamdaki ışığı sözcüklerle arıyor.

"Bir nefeslik mola...
Geçerken uğramış olsa zaman... Hızından başı dönmüş olsa, bir nefeslik mola istese, gelip oturuverse yanıma tam da en iyi hissettiğim anda...
Bir fotoğrafa kaç şey sığdırılabilir insan?
Kaç mekan, kaç zaman, kaç imkan?
Kaç yürek vardır bir fotoğrafta, kaç akıl, kaç insan?
Kaç söz taşır içinde, kaç gülüş taşır, kaç bakış vardır?
Bir fotoğraf nerede kalır en çok, hangi anda yaşar?
Bir fotoğraf ki, zamansız ve mekansız...
Güneş doğar, gece karanlık perdesini çekmeyi unutur şehrin üstünden..Günaydınlar, bir başka güne ertelenir..."

Tülay Fırat yazmayı seviyor, yaşamdaki ışığı şiirle arıyor.

"Aslında şiir yazarak başlamıştım. Son birkaç yılda makale yazmaktan şiiri unuttum gibi... Ya da unutmak demeyelim, şiir gibi bir yaşam demek daha doğru mu olur?"

"Sanırım şiirsiz yaşam olmaz. İçimizde bir şiir hep kalıyor, farkında olmasak da. Ama içimizdekini farklı biçimlerde dışa vuruyoruz, yaşadıklarımız ve yaptıklarımızla."

"Şiir seviyorum. Yazmayı da, okumayı da, ruhuyla can vereni seslendireni dinlemeyi de..."

"Şiir yaşamdır, şiirin konusu ve sınırları olmayabilir. Şiiri ben de seviyorum... Şiiri seviyorum ama çok gerilerde kalmıştı benim için şiir. Denemiyordum bile. Ama bu yıl Mart ayında nasıl olduysa birkaç satır yazdım. Henüz kimse görmedi. Bakalım ne diyeceksiniz."

Bir şiiri ışığa atıyorum. Işık onu Tülay Fırat'a götürüyor. Işıkla ondan gelecek bir şiir bekliyorum.

Sözcükler anlatabilir mi bir insanı? İçinden gelenler mi, dışarıdan yansıyanlar mı, başkalarının gördükleri mi, kendi baktıkları mı anlatır?

Bilim mi sanat mı, akademik makaleler mi şiirler mi, düşünüp hissedip yazmak mı, karar verip planlayıp yapmak mı, 21. yüzyılda hangisi insanları barışta ve sevgide buluşturabilir?

"Sevmenin ne anlama geldiğini" öğrenir mi dünya? "Korku, nefret, kıskançlık, haset ve hırs" geride kalır mı? "Hayatı boğan o düğümleri" birer birer gevşetebilir mi?




....


Anneler mi öğretebilir düğümleri gevşetmeyi?

Tülay Fırat 6 Aralık 2015'te paylaşmış:

"Ben bir anne olarak şahidim ki, çıplak bir çocuk doğurdum ..Üzerinde hiç bir şey yoktu, tanrı da şahidimdir ! Ne bir ulusa dair bayrak, ne kimlik, ne de üniforma.. Doğurma fiilini bizzat yapan, o mucizevi ana tanıklık eden bir anne olarak ben yine şahidim ki doğumumdan şu ana kadar üniforma ya da bayrakla bebek doğuran bir anne görmedim ben !. Doğurduğum o çırılçıplak bebek, insan soyunun genlerini taşıyor sadece..."
...Vee onca güzellik varken NE KÖTÜLÜKLER YARATTI BU İNSAN OĞLU O ÇIRIL ÇIPLAK SAFLIKTAN!
Aeon Aksoy


Tülay Fırat 17 Ekim 2012'de "Dünyayı nasıl değiştirmeli?" sorusunu iletmiş.

İnsanların inatla çizginin diğer yanında kalmayı seçmeleri önlenebilir mi? Anneler öğretebilir mi düğümleri gevşetmeyi, gerçek sevgiyi bulmayı?

"Gerçek Sevgi tehlikelidir. Çünkü gerçekten sevmek; bütün varlığınızı koşulsuzca açmanızı gerektirir. 21. yüzyıl başlangıcında insanlığa ve insan bilincine, ruhuna ne oldu diye yakınıyorsak ve geleceğimizden korkuyorsak ve dünyada gidilecek bir yer bulamıyorsak, önce kendi içimize bakalım derim. Kendimizi iyisi ve kötüsü ile dürüstçe ve samimi bir şekilde içimizde görebilirsek, dünyanın neden bu hale geldiğini anlayabiliriz. İçimizde ne kadar öfkeliyiz, korkularımız neler, kalıplarımız neler, nefretlerimiz ne kadar büyük? Ne kadar koşulsuzca seviyor ve seviliyoruz..."

Günün birinde gerçek sevginin tehlikeli olmadığı bir dünyada buluşabilir miyiz? Sanat, o dünyaya açılacak yollara ışığını gönderebilir mi? (4)

1. Mehmet Arat, Bilimden Yaşama, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/bilimden-yasama.html
2. Mehmet Arat, Beyin Duyusu, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/beyin-duyusu.html
3. Marquez'den veda mektubu tartışması, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kultur-sanat/52285/Marquez_den_veda_mektubu_tartismasi.html#, 19 Mart 2014 Çarşamba, 18:53
4. Sanat Dünyası Tarihi ve Yeni Bir Dönem, http://gruplaringrubu.blogspot.com.tr/2017/08/sanat-dunyas-tarihi-ve-yeni-bir-donem.html